"Monna Rosa" Şiirinin Hüzünlü Hikayesi

"Monna Rosa" Şiirinin Yazılış Hikayesi

Merhaba edebiyatseverler :)

Sizlere bu yazımda Sezai Karakoç'un Monna Rosa adlı şiirinden ve hikayesinden bahsetmek istiyorum. ''Monna Rosa, Siyah güller, ak güller. '' diye başlayan eşsiz bir şiir. Bu şiirin genel olarak bilinen hikayesi şöyledir:

Sezai Karakoç, Ankara Üniversitesi'nde Siyasi Bilimler Fakültesi'ni kazanır. Üniversite öğrencisi olmanın heycanını yaşayan şairimiz, günler geçerken bir muhacir kızına aşık olur. Bir süre geçer ama bu aşka daha fazla dayanamayan Sezai Karakoç, sevdiği kıza açılmaya karar verir. Şairimizin kalbi kızın ret cevabıyla bir hayli kırılır ama bu aşkı 4 yıl boyunca içinde taşır. Yıllar geçer ve mezun olma zamanı gelir. Mezuniyet gecesinde şiir yazdığı bilinen Karakoç'tan şiir okuması istenir ve şairimiz kendisini kürsüde şiir okurken bulur. Kalabalığın arasında aşkını bulur ve gözlerine bakarak okumaya başlar aşkını anlatan şiiri. Şiir bitene kadar kalabalıktan hiç ses çıkmaz. Sonrasındaki beğeni nidaları, bu şiiri yazdıran kişinin kim olduğunu soran sözler, uğultuların arasından duyulur. Aşkın sahibi esas kızımız kalabalıktan sıyrılıp kürsüye yaklaşır ve o an onu kabul ettiğini söyler. Bu sefer de Sezai Karakoç istemez. O günden sonra da sevdiği kızı bir daha hiç görmez. O kız Muazzez Akkaya'dır.

Anlatılan hikaye budur fakat doğruluğu hiçbir zaman her iki taraftan da onay almamıştır. Ne kadar onaylanmasa da şiirin kıtalarının baş harflerini birleştirince gerçek ortaya çıkıyor. Nasıl mı, buyrun şiirin her kıtasının ilk harflerine dikkatle bakın:

Monna Rosa, siyah güller, ak güller;
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak,
Monna Rosa, siyah güller ak güller!

Ulur aya karşı kirli çakallar,
Bakar ürkek ürkek tavşanlar dağa.
Monna Rosa bugün bende bir hal var,
Yağmur iğri iğri düşer toprağa,
Ulur aya karşı kirli çakallar.

Açma pencereni, perdeleri çek;
Monna Rosa, seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmeme için yetecek;
Anla Monna Rosa ben öteliyim...
Açma pencereni perdeleri çek.

Zeytin ağacının karanlığıdır
Elindeki elma ile başlayan...
Bir yakut yüzükte aydınlanan sır,
Sıcak ve minnacık yüzündeki kan,
Zeytin ağacının karanlığıdır.

Zambaklar en ıssız yerlerde açar,
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,
Işıksız ruhumu sallarda durur,
Zambaklar en ıssız yerlerde açar.

Ellerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi...
Ellerinden belli olur bir kadın.
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin, ellerin ve parmakların.

Zaman çok çabuk geçiyor Monna;
Saat on ikidir, söndü lambalar.
Uyu da turnalar gelsin rüyana,
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar;
Zaman çok çabuk geçiyor Monn

Akşamları gelir incir kuşları,
Konarlar bahçemin incirlerine;
Kiminin rengi ak kiminin rengi sarı.
Ah, beni vursunlar bir kuş yerine!
Akşamları gelir incir kuşları.

Ki ben, Monna Rosa, bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında.
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar... su kenarında
Ki ben, Monna Rosa, bulurum seni

Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa;
Henüz dinlemedin benden türküler.
Benim aşkım uymaz öyle her saza,
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler...
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.

Artık inan bana muhacir kızı,
Dinle ve kabul et itirafımı.
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı,
Artık inan bana muhacir kızı.

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak,
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
Bir gün gözlerimin ta içine bak;
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış,
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak.

Altın bilezikler, o korkulu ten,
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne;
Bir tüy ki, can verir bir gülümsemen,
Bir tüy ki, kapalı geceye güne;
Altın bilezikler, o korkulu ten.

Monna Rosa, siyah güller, ak güller;
Gülcenin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak,
Monna Rosa, siyah güller ak güller!

Şiirin her kıtasının baş harflerini yan yana getirdiğimizde MUAZZEZ AKKAYA'M ortaya çıkar. Bu muhteşem şiir, karşılıksız bir aşkın hüzünlü sesidir.


Hikayenin aksine Muazzez Akkaya'nın bu aşktan hiç haberdar olmadığı, sadece cebinde kimin koyduğunu bilmediği şiirler bulduğu da söylenir. Bu aşktan haberi olsun ya da olmasın, böyle bir aşkın var olduğu ve bu şiirin onun için yazıldığı apaçık gerçektir.

Şairin "Ping-Pong Masası" adlı şiirini de Muazzey Akkaya için yazdığı söylenir. Şöyle ki Muazzez Akkaya, Mülkiyede okurken ping pong (masa tenisi) şampiyonudur. Şiirde geçen şu dize ise her şeyi anlatır:

"Ha Sezai ha ping-pong masası"

Edebiyatımızın önemli şairlerinden biri olan Sezai Karakoç'un ''Monna Rosa'' adlı şiirini ve hikayesini elimden geldiğince sizler için kaleme aldım. Umarım beğenmişsinizdir.

Edebiyat ile ilgili diğer yazılarımızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere, kendinize iyi bakın :)

5 yorum:

  1. Kesinlikle katılıyorum. Yoğun hisler, şiirin en temel kaynağıdır. Bu şiir de çok yoğun ve anlamlı.

    YanıtlaSil
  2. Şiirden sonra Muazzez kabul etmiş peki şair neden kabul etmemiş? Tabi bu yaşanılan doğruysa.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her iki tarafla yapılan söyleşilerde, iki taraf da bu konuya cevap vermiyordu.

      Sil
  3. Şiirin hikayesini ve Muazzez Akkaya'm isminin çıktığını bilmiyordum. Şiirlerin etkileyici yanını bir kez daha hissettim :)

    YanıtlaSil

Yorumlarınız Bizim İçin Kıymetlidir, Düşüncelerinizi Paylaşırsanız Seviniriz :)

Blogger tarafından desteklenmektedir.