Nazım Hikmet İle Piraye'nin Hüzünlü Aşkı | Mavi ve Edebiyat
Nazım
Hikmet... İsmi her geçtiğinde tartışmalara konu olan adam; ama kimse inkar edemez
ki büyük bir şair. Sadece şairliği ile ünlü değil, aşkları ile de edebiyat
dünyasında yıllardır konuşulan bir isim. Ben de bu yazımda Nazım Hikmet'in
sayısız şiir yazdığı Piraye ile yaşadığı aşka ve bu aşkın hazin sonuna
değineceğim.
Piraye
İle Nazım'ın Aşkı Nasıl Başladı?
Piraye,
Nazım'ın kız kardeşinin arkadaşıdır ve dul bir bayandır. Nazım, Piraye'yi görür
ve beğenir ama Piraye o zamanlar boşanmanın eşiğinde olsa da henüz
boşanmamıştır. Bu nedenle Nazım'ın ailesi Piraye'yi gelin olarak istemez.
Aynı şekilde Piraye'nin ailesi de işsiz güçsüz bir şair olan Nazım'ı damat
olarak kabul etmez. Bu arada Piraye'yi ikna etmeye çalışan Nazım, şiirleri
ve sözleri ile Piraye'nin aklını çelerek 1935 yılında kimseye haber vermeden
evlenirler.
Evlenmesine
evlenirler ama kısa bir süre sonra apar topar tutuklanan Nazım Hikmet on beş
yıl hapis cezasına çarptırılır. Henüz birbirine doyamayan iki aşık senelerce
ayrı kalmak zorunda kalır, bu süre içerisinde ise Nazım Hikmet, Piraye'ye sayısız
mektup ve şiir yazar. Yıllar süren bu ayrılık neticesinde birçok şiir ve mektup
birktikçe birikir. Piraye ise bu mektupların büyük bir kısmını tahta bir
bavulda saklar. Yıllar sonra Piraye'nin ölümü üzerine açılan bu bavuldaki
mektuplarla birlikte yaşanılan aşk da tüm çıplaklığıyla gözler önüne
serilir.
Nazım Hikmet Münevver'e Aşık Olur
Nazım
Hikmet hapishanede bulunduğu sırada Piraye'yi çok özler ve bunu her fırsatta
dile getirir, Piraye de eşini büyük bir sabırla yıllarca bekler. Piraye bekler
beklemesine, şiirlerle mektuplarla avunur avunmasına ama bir anda dünyası başına
yıkılır. Nazım Hikmet'in hapiste olduğu 1948 yılında dayısının kızı olan
Münevver'in ziyaretleri başlar ve bu ziyaretlerle birlikte Nazım ile
Münevver'in aşkı da alevlenir. Ne akraba olmaları ne de ikisinin evli olması bu
aşkı engelleyemez. Nazım artık Münevver'e aşıktır ve bu durumu uygun bir dille
mektubunda Piraye'ye bildirir.
Piraye
kocasının hapisten çıkmasını ve eski günlerde olduğu gibi yine mutlu olmayı
beklerken Nazım'ın bu mektubu ile yıkılır :
"Piraye,
Aramızdaki
münasebetlerden birisi olan fakat zaten bilfiil çoktandır mevcut bulunmayan ve
daha senelerce de mevcut olamayacağı anlaşılan karı kocalık münasebetimizi,
kadın erkek münasebetimizi tasviye etmemiz, kesmemiz gerekiyor. Bunun icap
ettiğini uzun muhakemelerden nefsimle yaptığım işkenceli müsahabelerden sonra
anladım ve sana bir gün bile fazla yalan söylememek için bu münasebetin artık
kesilmesi gerektiğini işte hemen yazıyorum. Sen yine benim en yakın insanımsın.
En yakın dostum ve arkadaşımsın. Çocukların çocuklarımdır. Bu tarafımızda
hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanıyorum fakat artık karı kocalığımız devam edemez.
Bu bağımızı bağlarımızdan ancak bir tanesi olan bu münasebetimizi kesmemiz
lazım geliyor. Sana yolladığım bu mektupla beraber ben karı koca
münasebetimizin kesilmesi için gereken yerlere müracaatımı da yapmış
bulunacağım.
Bütün bu
olan biten şeye rağmen yakın iki insan olarak kalacağımızı biliyorum. Benim
başım sıkıştığı zaman hapiste olayım, dışarıda olayım yine sana koşacağım. Sen
de öyle bana koşacaksın. Ömrümün en güzel senelerini, en iyi eserlerini sana
borçluyum. Onlar manen ve maddeten senindir. Şimdilik Allah'a ısmarladık. Beni
affet bile demiyorum. Her şeye rağmen beni herkesten ziyade anlayacak olan
insanın yine sen olduğuna eminim. Ellerinden öperim.
Nazım Hikmet"
Bu haber ile yıkılan Piraye hasta çocuğu ile dul bir kadın olarak dünyada yapayalnız kalır. Tek sığınağı, umut kaynağı olan kocası Nazım onu yarı yolda bırakarak başka bir kadını sevmiştir. Her şeye rağmen vakur duruşunu bozmayan Piraye hiçbir yerde, hiç kimseye bir şey anlatmaz ve tüm fırtınaları içinde yaşar.
Bu süre içerisinde ise Nazım Hikmet çıkacak olan affı beklemekte ve yeni aşkı Münevverle kavuşacağı günün hayalini kurmaktadır. Münevver de Nazım'ı beklemekte ve o da affın ilan edilmesiyle beraber kocasından ayrılıp Nazım'a kavuşmanın hayalini kurmaktadır; ama af çıkmaz ve Piraye gibi sabırlı olamayan Münevver, Nazım'ı beklemekten bıkarak eşiyle evliliğini devam ettirir.
Bu durumda ise yıkılan taraf Nazım olur. Kendisini yıllarca ses çıkarmadan sabırla bekleyen, mektuplarıyla avunup kavuşma gününü gözleyen kadını yüz üstü bıraktığı için ve hem Piraye'yi hem de kendini bu denli kötü bir duruma soktuğu için çok pişman olup alır kağıdı kalemi eline, yeni bir mektup yazar Piraye'ye:
"Piraye'm kızıl saçlı bacım benim,
Seni arkadan
bıçakladım. Bir damlası benim damarlarımdaki bütün kana bedel kanınla boyandı
ellerim. Yeryüzündeki hiçbir insan hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü
yapmamıştır. Bütün bunlara rağmen gel. Sana “Gel” diyecek kadar yüzsüz ve
alçaksam ne halt edeyim öyleyim işte fakat gel. Oğlumuz Memet’in başı için gel
ve ben kalan ömrümde ona layık bir baba olmak fırsatını kazanabileyim. Senin
yüzüne nasıl bakabileceğimi bilemiyorum. Seninle karşılaştığım anda ayaklarının
dibine yıkılacağım belki. Belki de sadece bayrağını kendi eliyle düşmana teslim
etmiş bir hainin cesaretiyle yüzüne bakmaya çalışacağım. Belki de tek kelime
söylemeden gözlerimi iskarpinlerine dikip oturacağım fakat gel. Hayatım yalnız
kendime ait olsaydı gebermeyi çoktan tercih ederdim. Kendi ferdiyetimden,
fizyolojimden, kafamın deli hasta tarafından öylesine nefret ediyorum fakat
yaşamam lazım. Beni affetmek için değil, beni oğlumuz, kızımız ve onlar gibi
iyi namuslu insanlarımız için yaşatmak için gel ve bir daha da yalnız bırakma.
Eteklerinden öperim."
Nazım pişman oldu ama Piraye sırtından bıçaklanmıştı bir kere, eskisi gibi güvenemezdi Nazım'a ve öyle de yapıp mektuplarına cevap vermedi. Nazım ise yazmaktan bıkmadan mektup üstüne mektup yolladı ve eğer Piraye geri dönmezse intihar edeceğini söyledi her seferinde kendisini ziyarete gelenlere. En sonunda dayanamayan Piraye çocukları da alıp Nazım'ı ziyarete geldi, yeniden bir süre daha mektuplaşsalar da en sonunda tekrar eskisi gibi olamayacaklarını anladılar.
Nazım Hikmet ve Piraye'nin Son Görüşmesi
1950 yılında Nazım Hikmet serbest kalabilmek için açlık grevine başladı ve bir süre sonra durumu kötüleşince hastaneye kaldırıldı. O zamanlarda da çıkabileceği ümidiyle tekrar Münevverle görüşmeye başlamıştı, Piraye bu durumdan haberdar olmasına rağmen hem kocası olduğu için hem de yıllarını harcadığı için hapisten çıktığı zaman kalacak bir yerin var demek amacıyla Nazım Hikmet'i hastanede ziyarete gitti. Piraye Nazım Hikmet'in yanındayken tam o anda Nazım Hikmet'in kardeşi ile Münevver odaya girdi. Bu durum karşısında Piraye hızlı bir şekilde odayı terk etti ve bu Nazım Hikmet ile Piraye'nin son görüşmesi oldu.
Nazım Hikmet açlık grevlerine devam ederken cezasında bir indirime gidildi ve tam 13 yıl sonra 1950 yılında serbest kalmış oldu. Hapisten çıktığında ise Münevverle birlikte bir eve taşındılar. Bu esnada Nazım Hikmet ile Piraye hala boşanmış değillerdi, 1951 yılında boşanma gerçekleşti ve bu boşanmadan birkaç gün sonra Münevver bir erkek çocuk dünyaya getirdi. Nazım Hikmet de bu çocuğun ismini "Memet" koydu.
Piraye'nin Ölümü Üzerine Tüm Mektupların Yayınlanması
Boşanma sonrasında Piraye hiç kimseye bir şey anlatmadı. Oğlu Memet Fuat'ı da sıkı sıkı tembihleyerek konuşmasını engelledi. Tüm acısını, terk edilmişliğini içinde yaşayan Piraye hala Nazım Hikmet'in mektuplarını saklamaktaydı ama kimseye göstermiyordu. Piraye'nin ölümünden sonra oğlu tüm mektupları yayınladı ve bu şekilde Piraye ile Nazım Hikmet'in aşkı tüm çıplaklığıyla gözler önüne serildi.
Son Sözler
İşte gördüğünüz üzere Nazım Hikmet ve Piraye'nin aşkı bu şekilde hazin bir sonla bitiyor. Nazım Hikmet'i yıllarca bekleyen, mektuplarla avunan, eski günlerin özlemiyle yanıp tutuşan Piraye tüm yıkılmışlığına rağmen bir kez olsun Nazım Hikmet hakkında konuşmuyor ve hiçbir şey anlatmadan ölüyor. Arkasında bıraktığı mektuplar ise onun tüm sustuklarını adeta haykırıyor. Şairimiz Nazım Hikmet ise sürekli git geller içinde bocalayarak hapis hayatını bitirip Münevver ile yeni bir sayfa açıyor. Bundan sonrası da tamamen okurun yorumuna kalıyor, Nazım Hikmet'in aşkları, Piraye'nin hayal kırıklıkları ve yazılan mektuplar... Piraye öldü aşkından, yine de dönmedi Nazım'a.
Yazımı beğendiyseniz daha çok kişinin okuması için paylaşabilirsiniz, edebiyatla ilgili diğer yazılarıma da buradan ulaşabilirsiniz, sağlıcakla kalın :)
Aşk olmayınca şiir dile gelir mi leyla mecnunu bu kadar sever mi
YanıtlaSilKesinlikle öyle, şiirler duyguların gizli tercümanlarıdır.
SilNazım Hikmet hakkında okuduğum ilk ciddi yazı oldu. Hep kulaktan duymaydı hakkında bildiklerim. Paylaşım için teşekkürler :)
YanıtlaSilRica ederim, faydalı olmasına sevindim :)
SilHiç bu kadar derinlemesine okumamıştım, çok teşekkürler
YanıtlaSilRica ederim, beğenmenize sevindim :)
Sil